9 Nisan 2010 Cuma

Çocuk...

İlkbaharın olası dışı hareketleriyle bana üşüdüğümü hissettirdiği bir sabah daha. Rüzgâr hafif bir şekilde ağaçları okşuyor bir anne şefkati misali, yağmur camları vuruyor davetkâr bir biçimde. İnsan ömründen geçen bir gün daha ne acı…Yaşlanıyor kaygılarımız duvar saatinin her tık sesi ile. Bulutlu hava gümüşi renkte ki keskin dişleriyle dünyanın kabuğunu kemirirken, yağmur şevkle yağmayı sürdürüyor. Aniden bir ses ' dısarı baksana, cocuk' diyiveriyor ense dibimde. Bodur, sıska ağaçların, yabani otların arasından yüksek ve göze uzak gelen bir noktada bir cocuk parkı gördü gözlerim; görmek istedi ya da cocuk yoktu icinde, neşe yoktu; kahkaha ve yorulmus zor nefes alan beden hırıltıları yoktu; üzerine basıldıkça uzaklara sacılan çakıl taşları yoktu. ' Çimlere Basma' emir kipini görüp, ' ne duruyoruz, hadi ' diyen keskin zekalı, coskulu haylazlar yok.

Devam Edemiyorum Bir türlü bitmiyor sanki sonu hiç gelmeyecek yazdıklarımın başlıyorum ve yarım kalıyor cümlelerim anlayamıyorum.

Levent ADIGUZEL

Zaman

Zaman, insanogluna yapılmıs kara büyü gibi, eskilerin deyimi ile, ' Aksam Meltemi' misali geldiği gibi gitmekte; ve verdiklerini teker teker geri almakta. Durması istenildiği anda ısıgın bile yavas kalmıslıgı edasıyla akıp gecmekte; hızlı gecmesını istediğin anda kanserli bir hücre misali zihin kemiren. Kadın teni misali: çekici ve yakıcı.. İnsanogluna bahşedilmiş en şehvetli lanet, pandora ' yı kahrından öldürüp, kutusuna yosun tutturan içli bir beddua, dervislere azap veren bir şarap, ve şairlere ilham veren silik bir yüz, eski bir hayalet, donuk bir nota.


Tamamamlanmamış Deneme..


Levent ADIGÜZEL

5 Nisan 2010 Pazartesi

Cılız Bir Sanrı

Yasanmıs bir anı belırıyor gözlerimde, eskıye dair güzel şeyler anlatıyor; ufacık bedenime. Kadınlar, seviyorum kadınları. Yüzü gözlerimin önünde, kücük bir mum ısıgı golgesi kadar masum ve ürkek; ruhumu alıveriyor bedenimden. Gecenin güzelliği odaya yansıyor onunla birlikte, ve o hayali kadın gülümsüyor bana. Çıplak bedeni, davetkar bir edeyla beni çağırıyor adeta; konusmadan. Cüretkar dudakları şehvetin zirvesini tırmanırcasına yanaklarımda bahar gezintisine cıkmıs kücük bir cocuk misali; neşeli ve şımarık.


Devamlanmamıs olan bir gün elbette tamamlanır,
En şehvetli gülüşlerimle
Levent ADIGUZEL

Karanlıkta Fısıltılar

Neşeli geçen gündüzlerin aksine geceler artık alabildiğine karanlık ve gizemli. Odanın içini aydınlatın MOONLIGHT SONATA'yı dinlerken ruhum dünyayı kaplayan sislerin eşiğinden ağır adımlarla geçiyor. Birden gözümde o eski, küçük neşeli anılar canlanıveriyor; Bir zamanlar hayata tutkuyla bakan, kalbinin her zerresini birine adayan, baharı çoşkuyla karşılayan küçük bir kız görüyorum kadim kıyılarda. Ah! evet kanatları var mavi kanatları var... Çıplak ayaklarını sisler süslüyor gümüşi bir ayakkabı misali. Vücudunu bir elbise gibi saran Çiğdem kokusu burnuma çalınmaya başladıkca, kızın silik silüeti yavaş yavaş şekil alıp belirgin bir hal almaya başlıyordu. Bana bakıyor; dudakları değil ruhu fısıldıyor kulağıma "ne duruyorsun sersem açtım kanatlarımı gelsene yanıma". Adımlarımı hızlandırmaya başlıyorum ama zemin taştan bir kafes misali yürümemi engelliyor. Gerçek ve rüya arasında gidip gelmeye başlıyorum. Gerçek olan rüyamıydı yoksa rüyalar gerçeklerimi yansıtırdı. Mutfak musluğunun damlattığı su damlasının sesi ile uyanıyorum.

Mavi Kanatlı Meleğe ,
En İçten Dileklerizmle..


Ahmet ATACA & Levent ADIGÜZEL

3 Nisan 2010 Cumartesi

Aşk ve Ayrılık

Aşk ve Ayrılık ; Sadece küçük bi yanılsama. En arabesk cümleyle şöyle denir gidenin ardından : "Mutlu Ol Yeter" Ya kendimiz? Bunca çektiğimiz sıkıntı, sürekli onunla yatıp kalkmak her an onu düşünmek,fedakarlık onca yıpranma payı sadece tek bir cümle için mi ? Seni karanlıkta bırakıp çekip giden için. Daha sonrada hala vazgeçememek? Aşkı her zerrende hissettikten sonra kaybetmek. Aşıkken Sadece hep olduğu gibi gözün renkli kısmını görüyoruz. Daha sonrasında aklımıza hep orası geliyor, ya geride kalan beyaz kısmı? neden hep orası 'gözardı' ediliyor.. Çok detay insanı yoruyor diyemi? yada sadece aşık oldugun zaman oranın seni cezbetmesimi? Bilemiyorum.. bilemicem.. Ben suna inanırım GÖZ YAŞLARINDA YALAN YOKTUR göz ne renk olursa olsun, hep aynı renk gözyası akar..

Levent ADIGÜZEL..

2 Nisan 2010 Cuma

Düşler ve Gerçekler

Düşlerin pençesine saplanıp kalmış masumlarız aslında. Alışkanlık yaşanmışlığın en kötü anısıdır. Kalbimde kalan tek şey unutmuşluğun vermiş olduğu acıdır. Kendim mi yaptım bunu kendime ? Yoksa hayat mı oynadı benimle? Büyük muammalar sınavında yaşamakmıdır? yoksa boş kağıt verip çıkmak mı değersizce! Yada dört duvar arasında gezinen gölgeler mi koruyacaklar bizi ya YUKARIDAKİ isyan etmiyorum "tövbe haşa" ama yoruyor be hayat kaygısızca...

Levent ADIGÜZEL

Dönence

Kusursuz döngü tekrar geceyi davet etti yeryüzüne. Bir gün daha hiç oldu takvim yapraklarında. Her yeniden doğan zaman eskiyi daha da unutturacak bize dönenceler içinde. Ne garip şu yaşam okadar çok yol varki gidilecek insan şaşırıyor.

Levent ADIGÜZEL



UyKu.. ne kadar cezbedici ve bi o kadar da cezalandırıcı bi olgu. İnsan girdimi yatağa vicdanıyla konuşmaya başlar okadar açık sözlü bir arkadaştır ki o bilir en hassas yerini görünmeyen yaralar açar bedeninde.


Levent ADIGÜZEL

Karanlık Lady'm İçin :)

Unutmak mümkün olmuyor biliyorum. Ne kadar büyüsekte hep bir parçamız eskilerde kalıyor, dayanılmıyor yalnızlığa,Onsuzluğa ne kadar unuttum tamam bitti desekte bitmiyor "DÖN GEL" Diyesi geliyor insanın geçmişe..tek bir kelime,en anlamsız şarkı,bir saç teli,göz yaşı her şey onu anımsatıyor.. Hayali terketmiyor yokluğu bile binlerce kez terkediyor. Ölüm tek çare gibi geliyor insana. Uyusam, ya onunla uyansam yeni sabaha, şafağı.. günbatımını ona sarılıp izlesen yada sonsuza kadar uyanmasam diyor. Onunla saçlarım bembeyaz olduğunda bile aynı yatakta uyanma hayalleri kurarken, apansız, saçma sapan bir sebebten ebediyen kaybediyoruz. Biliyorum gözyaşları çare oluyor çoğu zaman en azından biraz olsun rahatlatıyor,Haketmiyor ki insan bu kadar acıyı! Haketmiyor bunca yaşanan karmaşayı.. yine vazgeçemeyen olmaya devam ediyorsun umarsızca.. ve kayıtsız kalamıyorsun hiç bir tepkiye, her sese çığlıkla cevap veriyorsun. Sevmek yetmiyor sadece dimi? sevilmekte istiyorsun delice.. ama bilmiyorsun ki aşk çoğu zaman onu onsuz yaşayabilmektir. işte bunu güzel kılan budur erişememe duygusu.. senin olsa? dizinin dibinde senin gibi sewse köpek kadar sadık olsa yine onu sewdiğin icin onu dusunmekten kacıracakmıydın ındıgın duragı yada "Erişilebilenine" bu kadar cok asık olabılecekmıydın.. kayıtsız kalmasaydı aşkına bırakmasaydı seni yine bu kadar rahat ağlayabilecekmiydin yatagında her gece onun ıcın.. Aşkın ne demek oldugunu bilebilecekmiydin. Yıllarını düşün geçen her saniyeyi hatta yaşadığın onca acıyı,kederi,özlemi senden götürdükleri.. bardak boş değil mi? ama unutma dolu bardak başka bişeyle dolamaz. oysaki boş.. herşeyi kayıtsızca içine almaya onunla bütünleşmeye hazırdır. sen bunu göremiyorsun bardağı bile göremiyorsun içini keşfedemiyecek kadar kendini gömmüşşün toprağın en derinine.. Oysa ki.. bi cıkartıp kafayı soguk havayı yuzunde hıssetsen ve dusunsen biran gelecek olan baharı.. O sıcak güneşi, yağan ilk bahar yağmurlarını toprak kokusu kus sesleri.. don bak dunya'na asla unutma geçmişi.. geleceği hep güzel gör ama önemli olan Şimdiyi en iyi yaşa..

Gece-i Hüzün

Yine uyku ve uykusuzluk arası o anlamsız evrede debeleniyorum. Yatağım vücudumun sıcaklığıyla daha da ısınmaya başladı. Uyku çok davetkâr bir biçimde açmış kollarını beni çağırıyor. “yarı ölüm hali” korkusuzca yaşanıyor her gece yeniden. Nefes alış-veriş sesinden başka hiçbir ses yok kem karanlıkta. Ne hoş! Yenik düşüyor gözlerim yorgunluğa, bedenim gevşeyip bırakıyor kendini, ne nahoş bir tat… Kaybediyorum savaşı ve en nihayetinde teslim oluyorum. Sessizce fısıldıyorum sonra ; “AL BENİ GECE O SICAK KOLLARINA, SAR BENLİĞİMİ, YOK ET TÜM BU KÖHNE DÜŞÜNCELERİ, FETHET TÜM HERŞEYİMLE BENİ. RUHUM SENİNDİR...” Bir güne daha merhaba diyor gözlerim. Suskun dudaklarım, kendime de günaydın diyor. Dingin bedenim, ruhumla eşdeğer ölçüde kalkıyor yalnızlık kokan yatağımdan. Odamda ki kirli, yalanları doğru kılan ayna gerçekleri kusup gülümsüyor bana. Cam bir fanustayım sanki, kendi içimde kendimi izleyip besliyorum. Başarıyorum kalkmayı sonunda… Havada garip bir hüzün var. Kapalı, dingin bir hava sessiz çaresiz… Benim gibi!

Levent ADIGÜZEL

Tamamlanamayan

Boş bir metin belgesi ile başlar tüm o hayaller. Sonra klavyenin sesleri karışır odanın içindeki sessizliğe. Belki kısık sesli bir müzik eşlik eder beraberinde ellere... Yarım kalan şeyler yazılır tamamlanmak için, belkide güzel bir aşk sözü yada sadece içindeki dökülür bembeyaz ekrana. Bir görünüp bir kaybolan fare imleci her harfin arkasında onları oldukları yere çivileyen bir duvardır adeta...
Harfler kelimelere, kelimeler cümlelere dönüşür. Her dönüşüm bir mucizedir ; hayat gibi. Bazen kelimeler yanlış veya eksik yazılır, silinir. tam yeniden yazacakken, farklı bir kelimenin oraya daha uygun olacağı düşünülür. Kararsız kalınır.. çünkü çoğunda yazıların beğendirilme kaygısı vardır. Yavaş yavaş yazı büyümeye başlar bir çocuk gibi beslenir farklı duygularla.. Yazar her yazısını bir çocuğu gibi görür,incitmemeye çalışır en iyisi olmasını ister. Bazen de "maymun iştahlı" çıkar Yazar çocuğunu yarım bırakır tozlu bir kitap sayfası arasına yada bir çöp bidonu soğuklugunda.. Tamamlanamaz büyüyemez o küçük masum yavru.. Can sıkar,mahveder.. Yinede güzeldir yazmak çünkü her yazı, yarım bırakılmış,buruşturulup fırlatılmış,silinmiş bile olsa insanın düşünmesine yardımcı olur ,rahatlatır kendi ile yüzleşmesini sağlar. Heleki ilk denemeler.. hevesle başlanır yazılmaya her 3 4 satırda bir, birilerine gösterilir,heycanlanılır. Güzeldir,denemeye değerdir.
Resim artık yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır. Son cümleler bağlanır. Hayaller artık kısmende olsa betimlenebilmiştir. Yazı kısacık yada sayfaları doldurmuştur hiç önemli değildir. Önemli olan bir hayalin daha aktarılmış olmasıdır ikinci bir kişiye.. ve artık en sonunda hazırdır herşey olmaya tek başına ayakta durma vakti gelmiştir "Küçüğün"... Arka planda dönen şarkıyla beraber yazıda bitmiştir, şimdi sıra karşı taraftadır. En az yazan kadar önemlidir okuyan.

Levent ADIGÜZEL