Neşeli geçen gündüzlerin aksine geceler artık alabildiğine karanlık ve gizemli. Odanın içini aydınlatın MOONLIGHT SONATA'yı dinlerken ruhum dünyayı kaplayan sislerin eşiğinden ağır adımlarla geçiyor. Birden gözümde o eski, küçük neşeli anılar canlanıveriyor; Bir zamanlar hayata tutkuyla bakan, kalbinin her zerresini birine adayan, baharı çoşkuyla karşılayan küçük bir kız görüyorum kadim kıyılarda. Ah! evet kanatları var mavi kanatları var... Çıplak ayaklarını sisler süslüyor gümüşi bir ayakkabı misali. Vücudunu bir elbise gibi saran Çiğdem kokusu burnuma çalınmaya başladıkca, kızın silik silüeti yavaş yavaş şekil alıp belirgin bir hal almaya başlıyordu. Bana bakıyor; dudakları değil ruhu fısıldıyor kulağıma "ne duruyorsun sersem açtım kanatlarımı gelsene yanıma". Adımlarımı hızlandırmaya başlıyorum ama zemin taştan bir kafes misali yürümemi engelliyor. Gerçek ve rüya arasında gidip gelmeye başlıyorum. Gerçek olan rüyamıydı yoksa rüyalar gerçeklerimi yansıtırdı. Mutfak musluğunun damlattığı su damlasının sesi ile uyanıyorum.
Mavi Kanatlı Meleğe ,
En İçten Dileklerizmle..
Ahmet ATACA & Levent ADIGÜZEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder