15 Mayıs 2010 Cumartesi

Nedensizlik!

Düşünce ibrelerim bir kez daha aynı yeri gösteriyor. "ONU" Her içitiğimde bu azabı çekmek beni tüm acılardan daha çok yaralıyor. Artık onsuz yaşayacaksın! duygusu beni santim santim çürütüyor.Her kadına onun gibi bakmak her kadınla onun gibi sevişmek nerede ne zaman kiminle ne yapsan hala onu aldatmak! Engel olamıyor söz geçiremiyor işte insan kalbine. bitti diyemiyor bitmiyor! kaçamıyor aşkın o pis yağışkan çıkmaz lekesinden. Bir kez daha kalbim aynı hızda çarpıyor ve bir kez daha kanıyor benliğim. planlarımız,hayallerimiz hatta gelecek panomuz bile vardı! 2 araba 2 bebek ve bir ev hala saklıyorum kıyamıyorum yakmaya yapamıyorum hatıraların incinmesi sanki benim canımı yakıyor! Yetmedimi sana ? yetemedim mi? neyim eksikti diğer insanlardan neyim yoktu ki gittin benden bir haber başka kollara? Ah be Eski ruh? neredesin şimdi kimlerlesin kim bilir. Umut ediyorum ve bekliyorum elbet gün bir kez daha doğacak bana işte o zaman sen ayın diğer yüzü göreceksin karanlığı ve anlayacaksın pişmanlığı. yat zıbar artık sende be levent! yat ki görebilesin belki rüyanda silik suretini eski hayatın!

9 Nisan 2010 Cuma

Çocuk...

İlkbaharın olası dışı hareketleriyle bana üşüdüğümü hissettirdiği bir sabah daha. Rüzgâr hafif bir şekilde ağaçları okşuyor bir anne şefkati misali, yağmur camları vuruyor davetkâr bir biçimde. İnsan ömründen geçen bir gün daha ne acı…Yaşlanıyor kaygılarımız duvar saatinin her tık sesi ile. Bulutlu hava gümüşi renkte ki keskin dişleriyle dünyanın kabuğunu kemirirken, yağmur şevkle yağmayı sürdürüyor. Aniden bir ses ' dısarı baksana, cocuk' diyiveriyor ense dibimde. Bodur, sıska ağaçların, yabani otların arasından yüksek ve göze uzak gelen bir noktada bir cocuk parkı gördü gözlerim; görmek istedi ya da cocuk yoktu icinde, neşe yoktu; kahkaha ve yorulmus zor nefes alan beden hırıltıları yoktu; üzerine basıldıkça uzaklara sacılan çakıl taşları yoktu. ' Çimlere Basma' emir kipini görüp, ' ne duruyoruz, hadi ' diyen keskin zekalı, coskulu haylazlar yok.

Devam Edemiyorum Bir türlü bitmiyor sanki sonu hiç gelmeyecek yazdıklarımın başlıyorum ve yarım kalıyor cümlelerim anlayamıyorum.

Levent ADIGUZEL

Zaman

Zaman, insanogluna yapılmıs kara büyü gibi, eskilerin deyimi ile, ' Aksam Meltemi' misali geldiği gibi gitmekte; ve verdiklerini teker teker geri almakta. Durması istenildiği anda ısıgın bile yavas kalmıslıgı edasıyla akıp gecmekte; hızlı gecmesını istediğin anda kanserli bir hücre misali zihin kemiren. Kadın teni misali: çekici ve yakıcı.. İnsanogluna bahşedilmiş en şehvetli lanet, pandora ' yı kahrından öldürüp, kutusuna yosun tutturan içli bir beddua, dervislere azap veren bir şarap, ve şairlere ilham veren silik bir yüz, eski bir hayalet, donuk bir nota.


Tamamamlanmamış Deneme..


Levent ADIGÜZEL

5 Nisan 2010 Pazartesi

Cılız Bir Sanrı

Yasanmıs bir anı belırıyor gözlerimde, eskıye dair güzel şeyler anlatıyor; ufacık bedenime. Kadınlar, seviyorum kadınları. Yüzü gözlerimin önünde, kücük bir mum ısıgı golgesi kadar masum ve ürkek; ruhumu alıveriyor bedenimden. Gecenin güzelliği odaya yansıyor onunla birlikte, ve o hayali kadın gülümsüyor bana. Çıplak bedeni, davetkar bir edeyla beni çağırıyor adeta; konusmadan. Cüretkar dudakları şehvetin zirvesini tırmanırcasına yanaklarımda bahar gezintisine cıkmıs kücük bir cocuk misali; neşeli ve şımarık.


Devamlanmamıs olan bir gün elbette tamamlanır,
En şehvetli gülüşlerimle
Levent ADIGUZEL

Karanlıkta Fısıltılar

Neşeli geçen gündüzlerin aksine geceler artık alabildiğine karanlık ve gizemli. Odanın içini aydınlatın MOONLIGHT SONATA'yı dinlerken ruhum dünyayı kaplayan sislerin eşiğinden ağır adımlarla geçiyor. Birden gözümde o eski, küçük neşeli anılar canlanıveriyor; Bir zamanlar hayata tutkuyla bakan, kalbinin her zerresini birine adayan, baharı çoşkuyla karşılayan küçük bir kız görüyorum kadim kıyılarda. Ah! evet kanatları var mavi kanatları var... Çıplak ayaklarını sisler süslüyor gümüşi bir ayakkabı misali. Vücudunu bir elbise gibi saran Çiğdem kokusu burnuma çalınmaya başladıkca, kızın silik silüeti yavaş yavaş şekil alıp belirgin bir hal almaya başlıyordu. Bana bakıyor; dudakları değil ruhu fısıldıyor kulağıma "ne duruyorsun sersem açtım kanatlarımı gelsene yanıma". Adımlarımı hızlandırmaya başlıyorum ama zemin taştan bir kafes misali yürümemi engelliyor. Gerçek ve rüya arasında gidip gelmeye başlıyorum. Gerçek olan rüyamıydı yoksa rüyalar gerçeklerimi yansıtırdı. Mutfak musluğunun damlattığı su damlasının sesi ile uyanıyorum.

Mavi Kanatlı Meleğe ,
En İçten Dileklerizmle..


Ahmet ATACA & Levent ADIGÜZEL

3 Nisan 2010 Cumartesi

Aşk ve Ayrılık

Aşk ve Ayrılık ; Sadece küçük bi yanılsama. En arabesk cümleyle şöyle denir gidenin ardından : "Mutlu Ol Yeter" Ya kendimiz? Bunca çektiğimiz sıkıntı, sürekli onunla yatıp kalkmak her an onu düşünmek,fedakarlık onca yıpranma payı sadece tek bir cümle için mi ? Seni karanlıkta bırakıp çekip giden için. Daha sonrada hala vazgeçememek? Aşkı her zerrende hissettikten sonra kaybetmek. Aşıkken Sadece hep olduğu gibi gözün renkli kısmını görüyoruz. Daha sonrasında aklımıza hep orası geliyor, ya geride kalan beyaz kısmı? neden hep orası 'gözardı' ediliyor.. Çok detay insanı yoruyor diyemi? yada sadece aşık oldugun zaman oranın seni cezbetmesimi? Bilemiyorum.. bilemicem.. Ben suna inanırım GÖZ YAŞLARINDA YALAN YOKTUR göz ne renk olursa olsun, hep aynı renk gözyası akar..

Levent ADIGÜZEL..

2 Nisan 2010 Cuma

Düşler ve Gerçekler

Düşlerin pençesine saplanıp kalmış masumlarız aslında. Alışkanlık yaşanmışlığın en kötü anısıdır. Kalbimde kalan tek şey unutmuşluğun vermiş olduğu acıdır. Kendim mi yaptım bunu kendime ? Yoksa hayat mı oynadı benimle? Büyük muammalar sınavında yaşamakmıdır? yoksa boş kağıt verip çıkmak mı değersizce! Yada dört duvar arasında gezinen gölgeler mi koruyacaklar bizi ya YUKARIDAKİ isyan etmiyorum "tövbe haşa" ama yoruyor be hayat kaygısızca...

Levent ADIGÜZEL